Bumerang - Yazarkafe
Ağlarım ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!
Oku şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa
Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.

Mehmet Akif ERSOY



27 Eylül 2013 Cuma

Az Gelişmiş Ülkelerin Azınlıktan Gelen Başkanları

Gelişmiş ülkeler, az gelişmiş veya gelişmemiş ülkeleri kendi idareleri altında tutabilmek için birçok yol geliştirmiştir. Bu yollardan biri de o ülkede azınlıkta bulunan topluluklardan veya kendinden olan birisini o ülkenin başına getirmektir. Bu ülke başkanlarından en göze çarpanları şunlardır:

Askar Akayeviç Akajev; 22 Ekim 1990'dan 24 Mart 2005'deki "Lale Devrimi" adı verilen bir sıra halk haraketi ve devlet darbesi ile görevinden ayrılmasına kadar Kırgızistan'ın devlet başkanıydı. 1989 yılında SSCB Yüksek Sovyeti milletvekili olarak seçildi.  Akayev 12 Ekim 1991 tarihinde tartışmasız olarak Kırgızistan cumhuriyetinin cumhurbaşkanı seçildi. 24 Aralık 1995 ve 29 Ekim 2000 tarihinde, oy sahtekarlığı iddialarına rağmen iki kez seçildi. Kazakistan ve ardından ilk olarak Rusya'ya ailesi ile birlikte kaçarak ülkeyi terk etmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'da kalması için Akayev'i davet etti.

Beşşar Hafız el-Esed; Suriye Cumhurbaşkanı ve Suriye Baas Partisi'nin lideridir. Nusayri olduğu bilinmektedir. Suriye nüfusu etnik olarak şu şekildedir: Sünni (% 74), Nusayri (% 12), Hristiyan (% 10), Dürzî (% 3) ve az sayıda diğer Şiî İslami hizipler (İsmailî, Câferî), çok az sayıda da Yahudi ve Yezidi vardır.

Celal Talabani; Kürt siyasetçi, 7 Nisan 2005'ten beri Irak Cumhurbaşkanı. Irak nüfusu etnik olarak şu şekildedir: % 51-54 Şii Arap, % 20-21 Sünni Arap, % 16-20 Kürt, % 8-9 Türkmen, % 3 Hristiyan.

Emil Geamil Lahud; Lübnan eski cumhurbaşkanıdır. Lübnan'ın Katolik bir ailesinin üyesi olan Emil Lahud'un babası Lübnan bağımsızlık savaşının liderlerinden biri olan Cemil Lahud, annesi ise Ermeni asıllı Adrene Bacakyan idi. Lübnan halkının tahminen %59.7'si Müslüman, %39'u Hristiyan, %1.3'ü ise Dürzidir.

Haydar Aliyev;  Sovyetler Birliği'nin yüksek devlet adamı ve Azerbaycan'ın üçüncü cumhurbaşkanıdır. 1941'de Nahçıvan ÖSSC'nin Halk İçişleri Komiserliği, 1944'te ise KGB tarafından görevlendirilmiştir. O zamandan itibaren Sovyet devlet istihbaratı dahilinde farklı vazifelerde çalışan Haydar Aliyev, general rütbesine kadar yükselmiştir. Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin 1969 Temmuz plenumunda Haydar Aliyev Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin genel sekreteri seçilerek devletin rehberi olmuştur. 1982 Aralık ayında Sovyet İttifakı Komünist Partisi Merkezi Komitesi Siyasi Bürosu'nun üyesi seçilmiş, SSCB Bakanlar Kurulu başkanının birinci yardımcısı vazifesine yükseltilmiş ve SSCB'nin rehberlerinden biri olmuştur. Haydar Aliyev yirmi yıl süresince SSCB milletvekili olmuş, 5 yıl ise SSCB Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcılığı yapmıştır.

İslam Abduğanıyeviç Kerimov; 1990 yılından beri Özbekistan Devlet Başkanıdır. Aslen Tacik olduğu söylenen Kerimov SSCB'ne ait bir yurtta yetişti. 1989'da Özbekistan SSC'inde Komunist Parti'nin Birinci Sekreteri oldu. 24 Mart 1990'da Özbekistan SSCB'inde En Üst Sovyetlerin Başkanı oldu. Bu zaman içinde bütün SSC'nin bagımsızlığı için mücadelede bulundu ve 31 Ağustos 1991'de Özbekistan'nın bağımsızlığını ilan etti.

Mişel Süleyman; Hıristiyan Maruni topluluğundan olan Mişel Süleyman 2008'den beri Lübnan cumhurbaşkanıdır. Halkın tahminen %59.7'si Müslüman, %39'u Hristiyan, %1.3'ü ise Dürzi. Fakat 1932 yılından beri nüfus sayımı yapılmadığından ve halkın dini kimliği sorulmadığından, ve Lübnan İç Savaşından dolayı oluşan göç ve demografik değişiklikten, dolayı Hıristiyanların sayısı hızla azalmıştır ve Müslümanların (özellikle Şiilerin) sayısı hızla artmıştır. Hıristiyanlar hem nüfus ve oran olarak azalmaya devam etmektedir.

Nursultan Äbişulı Nazarbayev; Haziran 1971’de Kazakistan Komünist Partisi'nin Temirtaw (Demirdağ) şubesinin parti başkanının 2. yardımcısı oldu. Ekim 1973'te Karagandı Metalurji İşletmesi başkan yardımcısı, Mart 1977'de Kazakistan Komünist Partisi Karaganda Şubesi başkan yardımcısı, Aralık 1979'da Kazakistan Komünist Partisi başkan yardımcısı, Mart 1984'de KSSC Bakanlar Kurulu başkanı, Haziran 1989'da Kazakistan Komünist Partisi başkanının 1. yardımcısı oldu. Haziran 1989'da Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin birinci sekreterliğine seçildi. 24 Nisan 1990 Kazak SSC Yüksek Sovyeti Nazarbayev’i Kazakistan’ın ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.

Recep Tayyip Erdoğan; Türkiye Cumhuriyeti'nin 2003 yılından beri başbakanıdır. Gürcü asıllı olduğu bilinmektedir. "Türk'üm" demekten her fırsatta kaçınmış ve Türk milliyetçiliğine açıkça karşı olduğunu dile getirmiştir. Bu nedenle Türkiyelilik kavramını ortaya atmıştır. Türkiye Anayasası'nın 66. maddesi, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan" herkesi, bir "Türk" olarak tanımlar. Türkiye nüfusunun büyük kısmının etnik kökeni Türk'tür. CIA World Factbook'a göre bu rakam %70–75 arasında değişir. Ülkedeki Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler, resmi olarak tanınan azınlıklardır (Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar Lozan Antlaşması'nda tek bir etnik-dini grup olarak kabul edildi). Abazalar, Arnavutlar, Araplar, Boşnaklar, Çerkezler, Çingeneler, Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Pomaklar ve Süryaniler, Türkiye'de yaşayan etnik gruplardan bazılarıdır.

Saparmurat Atayeviç Türkmenbaşı; 1991-2006 yılları arasındaki 15 yıl boyunca Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı görevinde bulundu. Komünist Parti üyesi oldu. 1985 yılında Türkmenistan Milletvekilleri Konseyi Başkanlığı'na atandı. Daha sonra Türkmen Komünist Partisi'nin Merkez Komite I. Sekreterliği'ne seçildi. 13 Ocak 1990 tarihinde Cumhuriyetin yüksek yargı organı olan Yüksek Sovyet başkanlığına atandı. 27 Ekim 1990 günü yapılan seçimlerde Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanlığına seçildi. 27 Ekim 1991'da Türkmenistan Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını ilan ettikten sonra cumhurbaşkanlığı görevine devam etti.

Yukarıdaki bilgilere dikkat ettiğimiz zaman bu ülkelerin azınlığını oluşturan topluluktan bir kişinin yıllarca bu ülkeleri yönettiğini görüyoruz. Bu neden böyle olmaktadır?

26 Eylül 2013 Perşembe

DİN VE DUYGU SÖMÜRÜSÜ

Tarih boyunca başta devlet yöneticileri olmak üzere birçok insan diğer insanları etkileyebilmek ve kolayca yönetebilmek için dini kullanmıştır ve halen de kullanmaktadır. "Din toplumların afyonudur." der Das Kapital'in yazarı ünlü komünist yazar Karl Marx. Ben Karl Marx'ın bu söylemine katılmıyorum. Burada şunu düşünmek lazım "Acaba afyon olan din midir yoksa dini kullanmaya çalışanlar mı?".
İnsanları kendi menfaatleri doğrultusunda etkileyebilmek için sadece dini değil, duyguları da kullanmaktadır insanoğlu. Pazarlamada bununla çok sık karşılaşırız. Mesela, bir GSM operatörü Türkiye'de yıllardır reklamlarında küçük yaştaki çocukları kullanmaktadır. Bir bebek bezi veya bir mama reklamında küçük çocukların oynatılması anlamlı olabilir ama bir GSM operatörünün çocuklarla ne alakası var?! Çocukları sevmek, onlara sempati duymak, onları sevecen bulmak ve şefkat duymak mıdır kötü olan yoksa insanların çocuklara karşı olan duygularını bilerek bu çocukları reklamlarına alet etmek mi?
Bir başka örnek ise dünyaca ünlü bir içecek markası "Hayatta mutlu olabilmek için tam bir milyon neden bulabilirsiniz" sloganıyla bimilyonneden diye bir reklam filmi oynattı. Yani o içecek firmasının içeceğin tadının güzel olmasını ya da içince insanı serinletmesi gibi etkileri olduğunu anlatan bir reklamını normal karşılayabilirim ama benim hayatta mutlu olmam için bir milyon nedene sahip olmam bu firmayı neden ilgilendiriyor?! 
Ramazan yaklaştığında da şunu sıkça görürüz. Birçok firma ramazanın dini ve duygusal havasını kendileriyle bütünleştirmeye çalışan reklamlar yayınlar. İşte bunların tamamı dinin ve duyguların kullanılarak insanları kolayca etkileme çabasıdır. Peki bu nedenle din ve duygular mıdır kötü olan yoksa kendi menfaatleri gereğince onları kullananların niyeti mi? 
İktidar partisinin başkanı Sayın Erdoğan, Davos'ta İsrail başkanına "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz." dedi. Çünkü biliyor ki dünyada hiçbir insan bir insanın haksız yere öldürülmesine razı olmaz. Ama sonra gitti Güney sınırımızdaki mayınların temizlenmesi ihalesindei ihaleyi İsrailli bir şirkete vermeye çalıştı üzerine de "Paranın dini imanı olmaz." dedi. Başbakan böyle yaptı diye biz dinden mi soğumalıyız? Kürt açılımına destek bulabilmek için yine insanların duygularını kullanmak istedi ve "Analar ağlamasın." dedi çünkü biliyor ki dünyada bütün insanların en sevdiği varlıkları anneleridir. Başbakan böyle yaptı diye analarımızı sevmekten mi vazgeçeceğiz? Anayasayla ilgili referandum olacağı zaman ülkücülerin desteğini almak için çocuk yaşta asılan bir ülkücünün mektubunu meclis kürsüsünden ağlayarak okudu. Şimdi Başbakan bunu yaptı diye bir çocuğun asılmasından dolayı üzüntü duymayacak mıyız?
Sonuç olarak ne dindir kötü olan ne de duygular, kötü olan şey bu iki güzel şeyi insanların kendi menfaatleri gereği kullanmaya çalışmasıdır.
Selametle,

19 Eylül 2013 Perşembe

İçki Zararlı Kumar Yararlı(!)

Bu ülkede her geçen gün bir yasakla daha karşı karşıya kalıyoruz. Her geçen gün biraz daha haklarımız elimizden alınıyor, haksızlığa uğruyoruz. Maalesef işin daha acı verici olan kısmı bu yasakları koyan zihniyet bu yaptıklarının çoğunun yapma sebebini dine dayandırıyor ve işin en acı veren yanı ise insanların buna inanması. İşte tam bu noktada şunu hatırlatmak istiyorum:

2002 yılında Devlet'in resmi kurumlarından Spor Toto Teşkilatı "iddaa" adlı yeni bir oyunu Türk halkına sundu. Spor Toto Teşkilatı'nın resmi oyunu olan iddaa, yerli ve yabancı liglerdeki futbol karşılaşmalarının kesin maç sonucunu, ilk yarı ile birlikte maçın kesin sonucunu, maçın skorunu ve toplam gol sayısının 2 ve altında mı yoksa 3 ve üstünde mi olduğunu tahmin etmek suretiyle oynanan bir oyundur. Yani bildiğimiz bahis, yani bildiğimiz KUMARdır. Yani 2002'den bu yana ve halen devlet resmen kumar oynatmaktadır.

Bilindiği gibi kumar hem dinen yasak hem de Türk kültürüne göre hoş karşılanmayan, ayıplanan bir şeydir. Kumarla ilgili şu ayetleri hatırlatmak isterim:

"Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden birer pisliktir. Onun için siz bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz." (el-Maide, 90)

"Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?" (el-Maide, 91)

Gazetelerde, televizyonlarda, reklam panolarında içki ve sigara reklamlarının gösterilmesi yasak iken "iddaa"nın yani kumarın reklamı her türlü ortamda aleni şekilde yapılabilmektedir. "Dindar bir nesil yetiştirme" iddiasında olan hükümet kumarbaz bir nesil yetiştirmektedir. Lise ve üniversite gençliği dersten çok iddaa kuponlarını nasıl tutturabileceğine çalışmakta, derslerden çok maçları takip etmektedir.

İçki dinen haram, sigara dinen mekruh olduğuna göre içkiye ve sigaraya uygulanan yasaklar neden en az içki kadar haram olan "iddaa"ya yani kumara uygulanmamakta, hatta aksine yaygınlaşması için neden her türlü şey yapılmaktadır?!!